بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ |
ARAPÇA LATİN |
Bel nahnu mahrûmûn(mahrûmûne). |
|
DİYANET İŞLERİ |
(Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler. |
|
DİYANET VAKFI |
Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız! |
|
ELMALILI SADE |
Yok, biz mahrum edilmişiz.» dediler. |
|
ÖMER NASUHI BİLMEN |
(26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.» |
|
FİZİLALİL KURAN |
Hayır doğrusu biz mahrum bırakıldık. |
|
ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI |
Hayır dediler, biz mahrûm olup gitmişiz. |
|
İBN-İ KESİR |
Hayır, belki de biz mahrum bırakıldık. |
|
TEFHİMÜL KURAN |
«Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık.» |
|
BEKİR SADAK |
(26-27) Bahceyi gorduklerinde: «Herhalde yolumuzu sasirmis olacagiz; belki de biz yoksun birakildik» dediler. |
|
CELAL YILDIRIM |
(26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler. |
|
HASAN BASRİ ÇANTAY |
(Sonra hakıykatı anlayınca da) «Hayır, biz mahrum (kalmış) larız». |
|
ALİ FİKRİ YAVUZ |
(Etrafa bakınıp kendi bahçeleri olduğunu anladıkları zaman da): “-Hayır, (bahçenin bereketinden) biz mahrum edilmişiz.” dediler. |
|
ALİ BULAÇ |
"Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık." |
|